20 Temmuz 2012

Hayatın Tokadı Mı Bu Suratımda Patlayan?

Bebek doğduktan sonra anne, sıkı sıkıya sarılır yavrusuna.
Baba biraz daha hüzünlü, biraz daha şaşkın.
Nitekim o da sevgisini çocuğuna zamanla gösterecek,
zamanla anlayacak, zamanla öğrenecek.
Çünkü gittikçe artan bir babalık güdüsü, dolup taşacak yüreğinden…

Her şey sorunsuz görünür ama kimi zaman sorun gizlice çalar kapıyı derinden.
Çocuk konuşmaz, çocuk işaret etmez, çocuk durgun.
İşitsel bir sorun yoktur ama o annesinin çağırışlarını algılamaz.
Verilen nesne kendisinden istenecek, fakat o tepki vermeyecek.
Kimi zaman salınmalar, boş bakışlar, nöbetler vs. sorunlar başlayacak.

Sonra biri şüphelenecek durumdan.
Doktora gidilecek.
Önce çocuk doktoru,
Sonra nöroloji,
Ve ardında psikiyatri…

Doktor, kendisine bakan aileye biraz endişeli ses tonuyla:
“Çocuğunuzda iletişim sorunu var.” (otizm şüphesi.) diye başlayacak sözlerine…

Yaşanan bazı olaylar, insana öyle bir ders, öyle bir sorumluluk, öyle bir ağırlık, öyle bir karamsarlık yükler ki, tarifi imkânsız…
Daha önce dilenen dileklerin hepsi geçersizdir.
Ufak tefek kırgınlıklar,
“Keşke pembesini alsaydım” diye kırmızısı alınan elbiseye yakınmalar,
Biraz daha büyük evim olsaydı,
Biraz daha param, farklı bir meslek, daha iyi tahsil
Ya da geçmişe dönme arzusu…
Bunların hiçbirisinin değeri kalmayacak.

Artık isteklerlerin yerini sıkıntı,
Sıkıntının ardından kendini ve karşısındakini suçlamalar,
Çaresizlik başlayacak.
Çünkü gerçek tokat, ilk defa hayat tarafından o an atılacak…

Ve silkelenir, kendine gelir insan.
Bakış açısı değişir.
Kalp, mantığın önüne geçer çoğu zaman.
Sevgi, daha bir sıcaktır yüreklerde.
Umut, hep gelecekte bir işaret olarak beklenecektir.
Umutsuzluk, zaten yaşamın sonu demektir.

Yaşam bu kadar boştur işte, sağlık ve sevgi var olmadıktan sonra…
Sağlık bozulduğu zaman, tek ilaç sevgi olarak girer devreye.

Emre Türker


Picture: flickr

7 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Gerçekler etkileyici,
      bizler aynanın vazifesinde,
      ışığı yansıtmaya çalışıyoruz.

      Sil
  2. O tokatın ne zaman ve nerede patlayacağı hiç belli değildir işte sevgili Emre. Hastalıkla sağlık, yaşamla ölüm öyle ince bir çizgiyle ayrışıyor ki...
    Ufacık bir şikayetle doktora gidenler yapılan kontroller ve tahliller sonrası o acı gerçekle yüz yüze geliveriyor örneğin. Yaşamları o andan sonra tamamen değişiyor senin burada sıraladıklarına benzeyen aşamalardan geçiyorlar, aileleriyle birlikte. Hatta çok çok daha fazlası..
    Malmış mülkmüş hepsi boşuna. Küçücük bir kulübede sağlıkla yaşayabilmek en büyük hayal haline girebiliyor...
    Ve tek ilaç, tek çare SEVGİ oluyor ondan sonrası için..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de sanki bizim başımıza hiç gelmezmiş gibi yaşıyoruz. Ne yazık ki, başımıza gelen sıkıntı üzerine, o yaşananla ilgili daha ilgili oluyoruz. Mesela yardım etmek, yardıma muhtaç olduktan sonra aklımıza gelebiliyor. Kendi başı yananlar, ateşi söndürmek için çevresindeki yanlınları da söndürmeye başlıyor. Bu nedenle diğer büyük yüzde, sorunlara kayıtsız kalıyor.

      Sil
  3. çok zor bir hastalık allah kimsenin başına vermesin malesef insan başına gelmeden anlamıyor bazı şeyleri

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor bir durum.
      Yaşamadan kim hissedebilir ki hakkıyla?
      Bu yüzden hep anlamak lazım,
      akla geldikçe anlatmak lazımdır.

      Sil
  4. Bütün acılar katlanılabilir. Kanser olursun , verem olursun , kaza geçirirsin.... Sonunda hep sen savaşacaksındır. Son önce Allah sonra senin ellerindedir. Ama evladın bir hastalığa tutuştuğunda sadece izlersin. Tamam belki en iyi hekimleri bulursun ama sadece izlersin. Elinden Allah'a dua etmekten başka hiçbir şey gelmez....
    Rabbim kimseyi evladı ile sınamasın. Âmin!

    YanıtlaSil