27 Kasım 2011

Hedef: Tam İsabet

Bir yaydan çıkan ok, bir süre sonra hızla yol almaya başlar. Saplandığı yer, kimi zaman hedef tahtasının tam 12 noktası, kimi zaman hedef tahtasının herhangi bir noktası, kimi zaman da hedef tahtasının dışında bir yerdir.

Her hedef, bir varış noktasıdır. Yay, seçtiğiniz okla beraber bir bütündür. Hedef noktanızı siz belirlemelisiniz. Başkasının belirlediği hedefler, sizin değildir. Fakat seçtiğiniz hedefler için, başarılı bildiğiniz bir başkasından destek alabilirsiniz.

Hedef tahtası ile aranızdaki mesafe, duruma ve zaman göre değişebilir. Yetenek, sizin bu yoldaki artı puanınız olsa da, tek başına yeterli değildir. Hedefi tutturma şansınız; kararlılığınız, deneyimleriniz, azminiz ve isteğinizle doğru orantılıdır.

Hayattaki hedefler hiçbir zaman bitmez. Çoğu zaman, hedefimizi tutturduğumuzu ya da hedefe vardığımızı düşünürüz ama son nokta bu değildir. Hayat, nefes aldığımız sürece bize yeni bir hedef için seçenekler sunar. Biz bazen hedeften vazgeçer, bazen hedeften şaşar, bazen de hedefi tesadüfen tutturabiliriz. Olası olumsuz durumlar, yaşamda bize eksi puan kazandırır. Her vazgeçiş, kendimiz adına bir değerden kopuş olacaktır.

Hedeflerin kolay olduğunu söylemek doğru olmaz. Her hedef, kendine göre zordur. Hedefi hafife almak, sizi zayıflatır. Hedefi aşırı zorlamak ise, sizi yıldırır. Hedefi doğru görmek gerekir. Rasgele okları sallamak, şans oyunlarında ikramiye beklemeye benzer. Kimi zaman tutturursunuz ama şans, hazırlıksız yakaladığınız bu tesadüf zincirinde sizi tutsak eder.

Hedeflerinizi doğru belirleyin. Böylece her varış, bilincinize yeni bir anlam daha katacaktır. Yaşam, doğru hedefleri görüp onlara ulaştıkça güzel...

Emre Türker

Picture: deviantart

20 Kasım 2011

Muhtaç

BAŞLANGIÇ:
Bebekken, birilerine muhtacız.
Anneye…
Bizi 9 ay karnında, ömür boyu kalbinde taşıyan varlığa…

SON:
Yaşlanırız. Korkulan an gelir. Ölüm ile yaşam arasında bir felsefedir elde kalanlar. Muhakeme yeteneği ortaya çıkar. Roller değişir. Çoğu zaman birilerine muhtaç olan kişi, biz oluruz.

UMUT:
İşte o an çocuk gelir. Büyümüştür gerçi… Elini tutar annenin ve gözlerinin içine bakar. Annenin gözü yaşarır. Geçmişe döner anne. Bebeğine baktığı gibi bakar çocuğunun gözlerine.

“Ne garip bir döngüdür hayat…
Hiç kimseye muhtaç olmadığımızı savunuruz ama
Muhtaç doğmuşuzdur yaradılış gereği…”

Emre Türker

Picture: deviantart

15 Kasım 2011

Parfümün Dansı

Yazar: Tom Robbins
Sayfa Sayısı: 373
Kitap Boyutu: 13,5 x 19,5
Yayınevi: Ayrıntı

Alabor’ın ülkesinde krallar, canlılıklarını ve güçlerini korudukları müddetçe, yarı ilahi tanrı olarak görülürdü. Yaşlılık belirtisi gösteren krallar, kötü kaderin kendilerini yakalamaması için zehirli yumurta yedirilerek, törenle öldürülmekteydi.

Alabor, her ne kadar cesaretli, savaşlarda halkı için hayatını tehlikeye atan güçlü biri kral olsa da, sonuçta bir ölümlüdür. Saçında beliren beyaz bir kıl tanesi, onu tedirgin eder. Öldürülecek olması ihtimalini kabullenmek istemeyen Alabor, şatodaki eşlerinden Wren’in yardımıyla, hileli bir tören düzenleyerek zehirlenmekten kurtulur. Fakat ölüm, her gittiği yerde ona bir şekilde ulaşmayı başarır. Alobar’ın bundan sonraki arayışı, ölümsüzlük üzerine olacaktır. Tıpkı yolda tanıştığı ve kendisi gibi ölümden kaçmaya çalışan genç Kudra gibi…

Alabor’ın hikâyesi; cadılık, büyücülük ve çok tanrıcılık zamanlarında geçer. Geçmiş ile gelecek arasında bağlantı kuran yazar, okuyucusuna insan inançları üzerine eleştirel anlatılar sunar. Mitolojik havada geçen öykü sürerken, 19. ve 20. Yüzyılda yaşamlarını sürdüren Marcel le Fever, Priscilla, Madam DeValier ve V’lu nun yaşamları konu aralarına serpiştirilir. Onların mükemmel parfüm arayışıyla birlikte, parçalar arasında bir bağ kurulmaya başlanacaktır.

Romanda derinlemesine anlatım ve tasvirler, süslemeli sözcükler oldukça fazla. Yaşam öykülerinin dağınıklığı, okuyucuyu başlarda sıkabilir. Roman, türüne ilgi duyan okuyucusunu etkisi altına alacak ve gittikçe içine çekecektir.

Emre Türker