İlkokul sıralarında bir yakınım bana Ömer Seyfettin’in Bomba isimli romanını hediye etmişti. Kitabın ilk iki sayfasının ağır dilinden hiçbir şey anlamamış ve Türkçe sözlükten ilk sayfada tam 22 bilmediğim kelime çıkarmıştım. Aman Allah’ım, bir çocuk romanının bu kadar ağır yazılması, bir çocuğa Ömer Seyfettin’i nasıl sevdirebilir ki?
Hayatım boyunca pek çok roman okumuşluğum vardır. Açıkça söylemek gerekirse, okuduklarımın %80’i Dünya Edebiyatından Türkçeye çevrilmiş kitaplardan oluşmaktadır. Belki de çocukluğumuzda bize Türkçe derslerinde, konu olarak anlatılan özetler ve konu sonu soruları nedeniyle de bunalmışlığımızın etkisi vardır ama ben bir edebiyat aşığı olarak, edebiyat derslerinden hep sıkılmışımdır. Belki öğretmenlerin, belki kitapların, belki de hatalı eğitim düzeninin etkisidir bu. Bir gün Türkçe dersinde, bir Yunus Emre klasiği olan “Sordum Sarı Çiçeğe, Annen baban var mıdır?” dizelerinin bir arkadaşım tarafından makamına uygun okunması sonrası öğretmen sinirlenmiş ve arkadaşa iki sağlam tokat atmıştı. Sebep, arkadaşımız şiir gibi okumamıştı da ondan. Acaba hata kimde, nerede?
Biyografik yazıları ve romanları severim. Fakat kendi tarihimizle ilgili bir araştırma yaparsanız, dönemle ilgili ya incecik basit kitapçıklar, ya da tez kıvamında standart ders türü kitaplar çıkar karşınıza. Bu nedenle de Albert Einstein, Thomas Edison, Leonardo da Vinci gibi dehalar hakkındaki bilgimiz, Hezârfen Ahmet Çelebi, Piri Reis ve Mimar Sinan gibi dehalarımız hakkındaki bilgimizden daha fazladır.
Her şeye rağmen, son yıllarda gördüğüm gelişmeler karşısında oldukça heyecanlıyım. Çok satanlar listesinde artık yerli yazarlarımız listebaşı olmaya başladı. Reklamlar da bu yönde olumlu gidiyor. İyi yazarlardan iyi romanlar çıkarken, bunlara bir de tarih ve edebiyatın doğru harmanlanmış biyografik romanları da eklenmeye başladı. Yayınevleri yerli yazarları keşfe çıkmış durumda. Hal böyleyken, okuduğum ve okumakta olduğum kitaplar arasına pek çok Türk yazar dahil oldu. Anladığım kadarıyla, hiç okumayan bir millet profilinden çıkmaya başlıyoruz. Şahsen biz arkadaşlarla dizi film havasında romanları konuşuyoruz. Belki bir gün bizim romancılarımız da, J.K. Rowling’in Harry Potter serisinde olduğu gibi, kendi kitabının kitapçılara dağıtımının ardından kapış kapış gittiğini görebilir.
İyi yazarlarımızı okuyucu olarak desteklememiz gerek. Bizim yazarlarımızdan listebaşı eserlerin bu zamana kadar çıkmaması ardında, reklam kaygıları da yatıyor. Pek çok medyatik ünlüden bu zaman kadar çıkan boş kitaplar okuyucuyu bezdirmişken, şimdilerde konusuyla ilgili yazarlarımızdan kaliteli eserlerin piyasaya çıkması ve desteklenmesi de umut verici. Devamının gelmesi dileğiyle…
Emre Türker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder