30 Eylül 2009

Zaman Treninden El Sallamak

Zaman öylesine akıp gidiyor. Bizler, kimi zaman çaresiz kalıyoruz, kimi zaman önlem alıyoruz, kimi zaman boşa gitmesine seyirci kalıyoruz. Bir şeyler ters gidiyor ama onun ne olduğunu bilemiyoruz. Belki de zamanı doğru kullanmıyoruz, ya da kullanamadık.

Geçmişe bakalım. Çocukluğunuzu doğru yaşadınız mı? Nedir doğru? Kırlarda, çimenlerin üzerinde, toprak kokusunu içinize çekerek yuvarlandınız mı? Bu, size veya çocuklarınıza, yapay çocuk bahçelerinin veya alanlarının veremeyeceği bir şeydir. Çıplak toprak, yağmur sularıyla birleşince çamura dönüşebilir. Böyle durumlarda, çamurdan şekiller yaptınız mı? Belki de yapmak istediniz fakat engellendiniz. Bu sizin oyun hamurlarıyla yaptıklarınıza benzer ama birebir aynı tadı vermez. Özetle, gerçek anlamda çocuk olabildiniz mi?

İstediğiniz okullarda ders gördünüz mü? Belki de birileri sizden başka şeyler istedi. Mesela aileniz size fizik öğretmenliğini seçmenizi önerdi (zorladı) ve sizde bu öneriyle (baskı) okulu kazandınız. Kaç mezun öğrenci, şu anda seçtiği bölümden dolayı mutlu olarak hayatına devam ediyor? Okullarda büyük zaman harcanıyor ve mezunların çoğu, okuduğu bölümle ilgili çalışmıyor, belki de çalışamıyor. Böyle olunca başka okullara, kurslara ve alternatiflere yöneliyor ama bu hayatından belli şeyleri alıp götürüyor.

Bazı zamanlar elden bir şey gelmiyor. İstediğiniz bölümde okumamış, belki okumuş, ekonomik koşullara yenilmiş, kaderden kaçamamış ve uzun süredir boş kalmış olabilirsiniz. Mutsuzluk her şekilde sizi bulabilir. Fakat mutlu olmayı öğrenmedikçe, doğru hareket etmeyi başaramayacağız. Bunu düşünürken “ne güzel işsizim ama mutluyum” gibi umutsuz gülümsemeleri aklınıza getirmeyin. Boş kaldığınızda, vakit ilerlemeye devam ediyor. Zor da olsa sıkıntıdayken kitap okumaya, hobilerinizi geliştirmeye ve hayal kurmaya devam edin. Hayal kurmanın ne kadar önemli olduğu, birçok yayın organında anlatılmıştır. Vazgeçmek, kimseye kâr getirmez. Yenilmek, yenmek için bir şeyi daha öğrenmek olmalıdır.

Son olarak sabrın öneminden bahsetmek gerekir. Sabır, insanın bir şeyi başarmak için sahip olması gereken en önemli kavramlardan biridir. Size dayanma gücünü veren, sabırdır. Bazı engeller yüksektir, aşmak için daha yukarıya zıplamanız gerekir. Bu da çalışmak ve azimle gayret etmekle olabilir. Balzac, “Her güç, sabır ile zaman birleştirilerek sağlanır” sözüyle, zamanla sabrın ilişkisini ne güzel kelimelere dökmüş. Ayrıca Mevlana’nın “Sabır, kurtuluşun anahtarıdır.” cümlesini de unutmamak gerekir.

Boşlukta el sallamak tehlikelidir. Ne demek istedik? Şöyle. Bazı zamanlar dalıp gideriz ama bir şey düşünmeden, boşlukta öyle bakınıp dururuz. İşte bu bakışlar, kayıp boşluklardır. Hatta ümitsizlik çoğalınca, boş bakışların süresi artar. Sıkıntılı anlarda zor da olsa, boş bakışlara takılmamaya gayret edin.

Belki de boşluk anlarında, mükemmel bir nokta vardı ama biz ışığı göremedik. Belki biraz daha zaman geçmesi ve biraz daha gayret gerekiyordur. Sonuçta insan yaşadığı sürece, hiçbir şey sona ermemiş demektir. Doğru noktayı yakalamanız dileğiyle.

Emre Türker

Picture: flickr

29 Eylül 2009

Blood: The Last Vampire (2009)

Türkçe Adı: Son Vampir
Tür:
Aksiyon / Korku / Gerilim
Yönetmen: Chris Nahon
Süre: 91 dakika
Oyuncular: Gianna Jun, Allison Miller, Liam Cunningham, JJ Feild, Koyuki, Yasuaki Kurata, Larry Lamb, Andrew Pleavin, Michael Byrne, Colin Salmon, Masiela Lusha, Ailish OConnor, Constantine Gregory, Joey Anaya, Khary Payton
16. yy Japonya’sında insanlar, iblislerin(vampir) kan avına karşı mücadele başlatır. Fakat en korkusuz samuray Kiyomasa bile, en acımasız iblis Onigen’e karşı bir şey yapamamıştı. Yüzyıllar sonra Saya (Gianna Jun) adında gizemli bir avcı ortaya çıkar. Saya, gizli bir örgüt olan konseyle anlaşır. Konsey sayesinde Saya, Onigen’i bulacak ve onu yok etmeye çalışacaktır.

Blade serisiyle benzerlik gösteren film, yıllardır klasikleşen Uzakdoğu yapımlarından biridir. Filmin sonuna kadar bol aksiyonlu dövüş sahneleri görmek mümkün. Meraklısına…

Emre Türker

Picture: impawards

28 Eylül 2009

Mahjong –Zeka Oyunu-

Kökeni Çin’e dayanan bir zekâ oyunudur. Mahjong, aynı zamanda bir çeşit strateji de denebilir. Taşların şekilleri, oyunun seviyesine göre daha karmaşık görülebilir. Bazıları kolay objelerle hazırlanırken, bazılarını ayırmakta güçlük çekebilirsiniz.

Mahjong, yalnız bilgisayarda değil, serbest taşlarla da oynanan bir oyundur. Bildiğim kadarıyla, Türkiye’de üreten veya pazarlayan bir firma yok. Muhtemelen sebebi, tarz kutu oyunlarının Türkiye’de çok tutulmamasıdır. Yine de ilgilenenler, amazondaki şu üç linke bakabilir. Mahjong1, Mahjong2, Mahjong3


Nasıl oynanır?

Amaç, eşleşen taşları bulmak ve onları yerlerinden kaldırmaktır. Yalnız bu taşların bir tarafı serbest olmalıdır. Açık bir anlatımla, bir taşı diğeriyle eşleştirmek istiyorsanız, seçtiğiniz taşlardan her birinin, sağı veya solunda mutlaka bir boşluk olması dikkat ediniz. İki tarafında taş bulunan çifti seçemezsiniz.

Örnek: oyuntutkunu linkinden mahjong oynayabilirsiniz.
Burada, hangi taşı işaretlerseniz, taşın konumuyla ilgili sol alt köşede bir bilgi çıkıyor.
"New Game" ile yeni oyun seçebilir,
"Restart" ile aynı oyunu tekrar başlayabilir,
"Undo" ile son hamlenizi geri alabilir,
"Moves" ile kaç tane eşleşen serbest çift olduğuna bakabilirsiniz.
"Hint" ise, bir kopya çekme yöntemidir. Size boş olan uygun ikilinin yerini gösterir.

Picture: deviantart

Drag Me to Hell (2009)

Türkçe Adı: Kara Büyü
Tür: Fantastik / Korku / Gerilim
Yönetmen: Sam Raimi
Süre: 99 dakika
Oyuncular: Alison Lohman, Justin Long, Lorna Raver,Dileep Rao,David Paymer,Adriana Barraza, Chelcie Ross, Reggie Lee, Molly Cheek, Bojana Novakovic, Kevin Foster, Alexis Cruz, Ruth Livier, Shiloh Selassie, Flor de Maria Chahua
Müdür yardımcılığına yükselmek için uğraşan bankacı Christine Brown’a (Alison Lohman), müşteri olarak kredi borcunu erteleme isteğiyle garip bir kadın gelir. Kadının borcu zaten iki kere ertelenmiş olunca, müdür 3. ertelemeye izin vermez. Fakat seçimi yine de Christine’e bırakır. Christine, Sylvia Ganush (Lorna Raver) adındaki bu kadının borç ertelemesine izin vermez.

Bayan Ganush, bu duruma çok sinirlenir. Kendisini rezil ettiğini düşündüğü Christine’e Lamia büyüsü yapar. Bu lanet, Christine’in kâbusları haline gelirken, erkek arkadaşı Clay Dalton (Justin Long) elinden geldiğince onu bu kâbuslardan kurtarmaya çalışacaktır.

Drag Me to Hell, aksiyonun müzikle iyi vurgulandığı bir filmdir. Ürkütücü görüntülerin yanına birçok abartılı sahne eklenerek, komedi unsuru da katılmaya çalışılmış. Son zamanlardaki yapımlar arasında, en iyilerinden biri olduğu söylenebilir. Ek olarak, mide bulandırıcı sahnelerin bulunduğunu belirtmekte fayda var.

Emre Türker

Picture: impawards

A.R.O.G (2008)

Tür: Komedi / Fantastik
Yönetmen: Cem Yılmaz / Ali Taner Baltacı
Süre: 127 Dak.
Oyuncular: Cem Yılmaz, Özge Özberk, Zafer Algöz, Hasan Kaçan, Ozan Güven, Nil Karaibrahimgil, Metin Keçeci
Komutan Logar, sürpriz bir şekilde Arif’in (Cem Yılmaz) dükkânına gelir. Aralarındaki kavganın bitmesini istediğini söyler. Fakat istediği barış değildir. Sözleriyle yeni hazırladığı mekâna Arif’i çekmeyi başaran Logar, onun belli özelliklerini kopyalar. Daha sonradan Arif’i zaman makinesiyle bir milyon öncesine gönderir.

Arif, taş devrine kadar zamanda yolculuk yapmıştır. Dinozorların yaşadığı dünyada tam ümidi kesmeye başlamışken, ilkel de olsa insan bulmayı başarır. Yalnız tek sorun, görünen iki kabile arasındaki anlaşmazlıktır. Arif’in istediği şey ise, bu iki kabileyi barıştırarak oradan ayrılmanın bir yolunu bulmak olacaktır.

Cem Yılmaz, kendine has esprileriyle yine izleyici karşına çıkıyor. Onu stand up komedi gösterilerinde izleyen kitlenin bir bölümü, beyazperde karşısındaki performansını eleştirse de, Cem yılmaz izleyenleri bir şekilde güldürmeyi başarıyor.

Emre Türker
Picture: impawards

26 Eylül 2009

Cinayet Bilmecesi - Psikolojik Test-

Aşağıdaki soru, çok önceden beri bilinen ve bir dönem mail çılgınlığında defalarca yönlendirilen bir iletidir. Gerçekliği tartışılır. Ayrıca ana kaynağını bilmiyorum. İlgimi çeken soru tiplerinden biri olduğu için paylaşmayı uygun gördüm.

Soru şöyle:

İki kızıyla yaşayan anne, vaktin birinde hayatını kaybeder.

Genç kızlardan biri, kendi annesinin cenaze töreninde, daha önce kim olduğunu bilmediği bir genç adamla karsılaşır. Genç kız, rüyalarının erkeği olan bu genç adama yıldırım aşkıyla tutulur. Aradan günler geçer ama genç kız, hayallerini süsleyen bu genç adamla bir daha karşılaşma fırsatı bulamaz.

Genç kız, bir gün aniden kız kardeşini öldürür. Polis, zanlıya cinayeti neden işlediğini sorduğunda, genç kız şaşırtıcı bir ifade vermiştir.

Acaba zanlının polise verdiği ifadede, kız kardeşini öldürme sebebini neydi?


Sorunun yanıtı ilginçtir. Cevabına buradan ulaşabilirsiniz. Fakat sonucuna çok fazla takılmanıza gerek yok.

Picture: deviantart

Sokoban –Zeka Oyunu-

Sokoban, tarihin ilk programlanmış zekâ oyunlarından biri, hatta ilki sayılabilir. 1980 yılında Japon programcı Hiroyuki Imabayashi tarafından yazılmıştır.

Çok basit görünen bu oyun, zihni oldukça zorluyor. Oyunun zevkine kendinizi kaptırdığınızda, saatlerce başından kalkamayabilirsiniz. Hatta zihni çalıştırmak isterken, ileri seviyelerdeki bölümlerde, sinirleriniz fazlasıyla gerilebilir.

Sokoban Nasıl Oynanır?

Kuralları çok basit. Depo içerisindeki Sokoban (depocu ya da depo bekçisi), kutuları yerlerine itiyor. Bunu yaparken, kutuları geri çekemediği gibi, sadece bir kutuyu itebilir. Yani;
— Depocu, yalnız bir kutu itebilir. (iki kutuyu aynı anda itemez.)
— Depocu, kutuları geri çekemez, sadece itebilir.
— Genelde X ile işaretlenmiş bölgelere, kutular itilerek taşınır.
Not: Bazı hataların telafisi yok (kutu geri çekilmediği için) Böyle durumlarda baştan başlamak gerekiyor.

Başlangıç aşamasında aşağıdaki örnekler verilebilir.

Türkçe versiyon: istegenc linkinden ulaşabilirsiniz.

İngilizce versiyon: pimpernel linkinden ulaşabilirsiniz.
Burada, daha profesyonel hazırlanmış içerik bulabilirsiniz. Başlamak için, depocunun üstüne bir kere tıklayın ve yön tuşlarıyla onu hareket ettirin.
“Restart” ile oyuna yeniden başlayabilir,
“load level” üzerindeki sayıları arttırarak level’i zorlaştırılabilir,
“undo move” tuşu ile yaptığınız hareketi geri alabilirsiniz. (geri çekememe olayına biraz olsun çare gibi)
Tek kötü tarafı, reklâmlı olması.

25 Eylül 2009

Teşekkürler BloXoo

BloXoo, “Yaşam ve insana dair başarılı bir blog” cümlesindeki güzel Editör yorumuyla, Hayalbemol’ü günün blogu seçmiş.

Teşekkürler BloXoo…

Dede ve Torun

Tabiat aşığı bir adam, torunuyla gezintiye çıkar. Temiz havadaki oksijeni içine çekerken, torununa kulak verir.


Dede, bu ağaçlar ne yapıyor?
Işığa ulaşmaya çalışıyorlar. Gördün mü bak, bazıları ne zor şartlarda toprağa tutunuyor. Şurada toprak kaymış ama ağaç, yine de kökleriyle tutunduğu yeri bırakmamış ve sıkı sıkıya hayata sarılmış.









Şu renkli hayvanın adı ne?
Kelebek. Birçok canlının aksine, ömürleri çok kısadır. Çoğu insan, kelebeklerin bir gün yaşadığına inanır. Oysa günlük yaşayan türleri olduğu gibi, 1 yıla yaklaşan bir süreyle hayatta kalan türleri de vardır. Kelebekler, ne kadar kısa zaman yaşıyoruz diye şikâyet etmez ve nefes aldıkları sürece canlılıklarını korurlar.



Yaşam, kimilerine göre çok uzun, kimilerine göre çok kısa.
Kimileri ışığı arar, kimileri karanlığı.
Bazen yaşadığımız güne lanet okuruz, bazen hiç ölmek istemeyiz.
Oysa her gün aynıdır. Onu değiştiren sadece biziz.

Mutlu günler…

Emre Türker

My Super Ex-Girlfriend (2006)

Türkçe Adı: Eski Süper Sevgilim
Tür:
Fantastik / Komedi / Romantik
Yönetmen: Ivan Reitman
Süre: 95 dakika
Oyuncular: Uma Thurman, Luke Wilson, Anna Faris, Rainn Wilson, Eddie Izzard, Stelio Savante, Mike Iorio, Mark Consuelos, Wanda Sykes, Margaret Anne Florence
Tasarımcı Matt Saunders (Luke Wilson), Jenny Johnson’la (Uma Thurman) tanışırken, onu hoş vakit geçirebileceği bir kadın olarak düşünmüştü. Fakat düşündüğünün aksine Jenny, G-Girl olarak tanınan bir süper kahramandı.

Jenny’in farklılığı, Matt’i rahatsız etmiştir. Bu nedenle ilişkiyi sonlandırmak isteyecek, fakat karşısındakinin bir süper kahraman olması işleri zorlaştıracaktır. Ayrıca hiç hesapta olmayan Professor Bedlam’ın (Eddie Izzard) ortaya çıkışı, Matt’in hayatını iyice kâbusa dönüştürecektir.

My Super Ex-Girlfriend, izlerken sıkmayan eğlenceli bir komedidir.

Emre Türker

Picture: impawards

24 Eylül 2009

Nehir -Zeka Oyunu-

Japonya’daki bazı şirketlerin işe alımında, adaylara uygulandığı söylenen bir çeşit zekâ oyunu.
Amaç: Herkesi nehirden karşıya geçirebilmek.
Tahmini çözüm süresi: 15 dk.

Oyun, mavi daireden başlıyor.
Hangi kişiyi sala bindirmek istiyorsan, üstüne bir kere tıkla.
Sal, kırmızı butonla hareket etmektedir.

Oyun kuralları:
Salın üstüne sadece 2 kişi binebilir.
Anne olmadan, kız çocuklar babasıyla yalnız kalamaz.
Baba olmadan, erkek çocuklar annesiyle yalnız kalamaz.
Tutuklu, polis eşliğinde aileyle kalabilir.
Sal; polis, anne ve baba tarafından kullanılabilir.

Oyun için riverIQGame linkini tıklayınız.
Çözüm BURADA

Failure to Launch (2006)

Türkçe Adı: Düş Yakamızdan
Tür:
Komedi / Romantik
Yönetmen: Tom Dey
Süre: 97 dakika
Oyuncular: Matthew McConaughey, Sarah Jessica Parker, Zooey Deschanel, Justin Bartha, Bradley Cooper
Çapkın Tripp (Matthew McConaughey), 35 yaşında olmasına rağmen halen ailesiyle yaşamaktadır. Fakat bu durum, daha özgür hareket etmek isteyen ailesini rahatsız eder. En sonunda, daha profesyonel çözüm için Paula (Sarah Jessica Parker) ile anlaşırlar. Paula, erkekleri kendisine bağlayarak istediğini yaptıran bir tür danışmandır.

İş anlaşması şeklinde başlayan ilişkinin boyutu, Paula’nın kalbini Tripp’e kaptırmasıyla karışmaya başlayacaktır.

Failure to Launch, Sarah Jessica Parker’ın romantik komedi standartlarına uyuyor. Belli aralıklarla hayvanların komediyle ilgili filme katkısı, gerçekten iyiydi. Hoş vakit geçirmek için izlenebilir.

Emre Türker

Picture: impawards

Watchmen (2009)

Tür: Aksiyon / Dram / Gizem / Bilim-Kurgu / Gerilim
Yönetmen: Zack Snyder
Süre: 162 dakika (kesintisiz 215 dakika)
Oyuncular: Malin Akerman, Billy Crudup, Matthew Goode, Jackie Earle Haley, Jeffrey Dean Morgan, Patrick Wilson, Carla Gugino, Matt Frewer, Stephen McHattie, Laura Mennell, Rob LaBelle, Gary Houston, James M. Connor, Mary Ann Burger, John Shaw
2. Dünya Savaşı yıllarında, Sovyet ve Amerikan güçleri arasında, nükleer tehditlere dayalı bir stres hakimdir. O dönemden sonra savaşta Amerika’ya yardım eden süper kahramanlar, normal hayat yaşamak için dağılmışlardı.

1985 yılında, karanlık bir geçmişe sahip olmasına rağmen sonradan devlet adına çalışan “The Comedian” (Jeffrey Dean Morgan) evinde öldürülür. Bunun üzerine kanunsuzları gözünü kırmadan öldürebilen paranoyak “Rorschach” (Jackie Earle Haley), olayın içyüzünü ortaya çıkarmak için grubu bir araya getirmek isteyecektir.

Tüm bu cinayet bilmecesi içerisinde kahramanların geçmişi sorgulanacak, komplonun özüne inilirken çember daralacaktır.

Fantastik bir olgu içerisinde geçen soğuk savaş dönemi ve siyasette, insanoğlunun doğruyla yanlış arasındaki durumu irdelenmektedir. Watchmen, diğerler fantastik filmlere oranla daha derin konularla ilgilendiğinden, birçok izleyiciye sıkıcı gelebilir.

Emre Türker

Picture: impawards

23 Eylül 2009

Carlito's Way (1993)

Türkçe Adı: Carlito'nun Yolu
Tür:
Polisiye / Dram / Gerilim
Uyuşturucu kaçakçılığından 30 yıl hüküm giyen ve bunun 5 yılını hapiste geçiren Carlito lakaplı Charlie Brigante (Al Pacino), dostu ve avukatı olan düzenbaz David’in (Sean Penn) çabaları sonucu, delil yetersizliğinden mahkemece serbest bırakılır.

Mafyada efsane olmasına rağmen Carlito’nun tekrar hapse girmek gibi bir niyeti yoktur. 75.000 dolar para biriktirip, Bahamalar'daki arkadaşının araç kiralama işine ortak olmayı planlamaktadır.

Kumar borcu nedeniyle paraya ihtiyacı olan bir gece kulübü sahibinin zor anından yararlanarak, kulübe ortak olur. Aklındaki tek düşünce, araç kiralama işi için gereken parayı bulup, eski aşkı Gail’le (Penelope Ann Miller) birlikte New York’tan ayrılmaktır.

Mafyada marka olmuş ve çevresi tamamen kirli bir dünyadan oluşan birinin, hiç yokmuşçasına ortalıklardan kaybolması kolay değildir. Fakat Carlito, zoru başarmakta kararlıdır.

New York şehrinin Manhattan ilçesi, farklı ırkları bünyesinde barındıran en kalabalık yerleşim bölgelerinden biridir. Fakir siyahî ırkın en yoğun yaşadığı Harlem, yine bu bölgede bulunmaktadır. Birçok çete ve kaçakçılık, ekonominin en değerli bu yerleşim alanına iyice yerleşmiştir. Bir anlamda hayatın gerçeklerini anlatan Edwin Torres’in romanından uyarlanmış Carlito's Way, Al Pacino’nun rol yeteneğini konuşturduğu önemli yapımlardan biridir.

Emre Türker
Picture: impawards

About a Boy (2002)

Türkçe Adı: Bir Erkek Hakkında
Tür: Komedi / Dram / Romantik
Yönetmen: Chris Weitz, Paul Weitz
Süre: 101 dakika
Oyuncular: Hugh Grant, Nicholas Hoult, Sharon Small, Madison Cook, Jordan Cook, Nicholas Hutchison, Ryan Speechley, Joseph Speechley, Rachel Weisz, Augustus Prew, Toni Collette, Natalia Tena, Laura Kennington, Tanika Swaby, Peter McNicholl, Christopher Webster, Ben Ridgeway
Will (Hugh Grant), babasının yazdığı meşhur bir şarkının telif haklarıyla geçimini sağlayan, hayatı boyunca çalışmamış, kadınlarla vakit geçirmek için çeşitli yalanlarla yaşayan bir erkektir.

Yeni bir kadınla tanışmak için, bekâr ebeveynlerin kilisedeki toplantısına terkedilmiş baba rolüyle katılır. Fakat işler düşündüğü gibi yürümez. Çünkü sorunlu annelerden biri olan Fiona’nın (Toni Collette) çocuğu Marcus (Nicholas Hoult), çok iyi bir baba adayı olabileceği hayaliyle Will’in peşine takılacaktır.

About a Boy, gülümseyişlere davetiye çıkaracak sıcak bir filmdir. Romantik komedi severlerin ilgisini çekecektir.

Emre Türker

Picture: impawards

22 Eylül 2009

The Good Girl (2002)

Türkçe Adı: İyi Bir Kız
Tür:
Komedi / Dram / Romantik
Retail Rodeo isimli süpermarkette çalışan 30 yaşındaki Justine Last (Jennifer Aniston), monoton ve sıkıcı bir hayat yaşar. Kocası Phil Last (John C. Reilly), arkadaşı Bubba (Tim Blake Nelson) ile iş sonrası birlikte kafayı çekerken, ciddiyetten uzaktır. Ayrıca arkadaşına gösterdiği yakınlığın yarısını bile eşine göstermekten acizdir.

22 yaşındaki yeni kasiyer Holden Worther (Jake Gyllenhaal) ile Justine’in birlikte sorun paylaşımı, onları birbirine yakınlaştırır. Bu yakınlığın ilişkiye dönüşmesi, Justine’in hayatını renklendirmiş gibi görünür. Fakat gün geçtikçe bu birliktelik, Justine’in içinden çıkamayacağı bir kâbus olacaktır.

The Good Girl; orta yaş bunalımında, düşündüğü hayatı yaşayamamış, gerçeklerden hayallere doğru uzaklaşırken soğukkanlılığını korumaya çalışan bir kadının öyküsüdür. Dramatik olayları mizahi yönüyle yansıtmaya çalışan yapım, mutsuz kadının psikolojik yapısı bakımından etkili görünmektedir.

Emre Türker
Picture: impawards

The Family Stone (2005)

Türkçe Adı: Aile Bağları
Tür: Komedi / Dram / Romantik
Yönetmen: Thomas Bezucha
Süre: 103 dakika
Oyuncular: Claire Danes, Diane Keaton, Rachel McAdams, Dermot Mulroney, Craig T. Nelson, Sarah Jessica Parker, Luke Wilson, Tyrone Giordano, Brian J. White, Elizabeth Reaser, Paul Schneider, Savannah Stehlin, Jamie Kaler, Robert Dioguardi, Carol Locatell, Ginna Carter, Gus Buktenica, Michael Pemberton, Ron Wall, Christopher Parker
Everett Stone (Dermot Mulroney), kız arkadaşı Meredith Morton’u (Sarah Jessica Parker) Noel için ailesinin evine götürür. Stone ailesi oldukça rahat ve sıcak, Meredith ise planlı, kuralcı ve biraz gergindir. Durum böyle olunca, ilk izlenimler aile üzerinde hiç de hoş etki bırakmayacaktır.

Meredith, Stone ailesiyle olan gerginlik nedeniyle, kız kardeşi Julie’den (Claire Danes) yardım ister. Çünkü Julie, kendisine göre daha uyumlu biridir. Acaba Julie’nin gelişi, kalabalık Stone ailesinin kendisi üzerindeki eleştirel bakışları biraz olsun değiştirebilecek midir?

The Family Stone; farklı tarzdaki ilişkileri eleştiren, toplum, değer ve birliktelik üzerine eğlenceli bir aile komedisidir.

Emre Türker

Picture: impawards

21 Eylül 2009

O Brother, Where Art Thou? (2000)

Türkçe: Nerdesin Be Birader?
Tür:
Komedi / Macera / Polisiye
Mississippi hapishanesindeki tutuklular, ağır işlerde çalıştırılmaktadır. Everett (George Clooney), Pete (John Turturro) ve Delmar (Tim Blake Nelson), bir fırsatını bulup hapishaneden kaçmayı başaran üç yarım akıllı mahkûmdur.

Amaçları, Everett’in sakladığı hazineye ulaşarak zengin olmaktır. Fakat üzerlerine konan ödül parası ve peşlerindeki muhafızların kararlılığı nedeniyle, işleri hiç de kolay olmayacaktır.

1800’lü yılların sonuyla, 1900’lü yılların başlangıcı arasında Mississippi eyaleti, ırkçılığın en şiddetli yaşandığı zamanlardı. Film, o dönemdeki katliamlara ve ırkçılık yanlısı politikalara da göndermeler yapıyor. Komedi filmi olmasına rağmen, beklentileri yansıtmayabilir.

Emre Türker
Picture: impawards

20 Eylül 2009

The Time Machine (2002)

Türkçe Adı: Zaman Tüneli
Tür: Bilim-Kurgu / Macera / Aksiyon
Yönetmen: Simon Wells
Süre: 96 dakika
Oyuncular: Guy Pearce, Samantha Mumba, Mark Addy, Sienna Guillory, Phyllida , Alan Young, Omero Mumba, Yancey Arias, Orlando Jones, Jeremy Irons, Laura Kirk, Josh Stamberg, John W. Momrow, Max Baker
1900’lü yılların başında, New York’lu bilim adamı ve eğitimci Alexander Hartdegen (Guy Pearce), parkta kız arkadaşı Emma’ya (Sienna Guillory) evlilik teklif ederken, silahlı biri tarafından soyguna uğrarlar. Yüzüğün manevi değeri nedeniyle onu hırsıza vermek istemeyince tartışma başlar ve silahtan çıkan kurşun, Emma’nın hayatına mal olur.

Olaydan kendini suçlayan Alexander, 4 yıl boyunca zaman makinesi üzerinde çalışır. Nihayet çalışmalarını tamamlayarak geçmişe dönecek, fakat ölüm gerçeğini değiştiremeyecektir. Geçmişte sorunu gideremeyince, cevabı bulmak üzere yeterince geleceğe gitmeye karar verir. Fakat gelecek, tahmininden farklı olacaktır.

Hayal gücü bakımından oldukça renkli olan bu film, izlemeye değer.

Emre Türker

Picture: impawards

19 Eylül 2009

Horsemen (2009)

Türkçe Adı: Mahşerin Dört Atlısı
Tür: Polisiye / Dram / Korku / Gizem / Gerilim
Yönetmen: Jonas Åkerlund
Süre: 90 dakika
Oyuncular: Dennis Quaid, Ziyi Zhang, Lou Taylor Pucci, Clifton Collins Jr., Barry Shabaka Henley, Patrick Fugit, Eric Balfour, Paul Dooley, Thomas Mitchell, Liam James, Chelcie Ross, Manfred Maretzki, Arne MacPherson, David Dastmalchian, Peter Stormare
Öncesinde donmuş nehirde bulunan sökülmüş kanlı dişler, ardından kancalarla ipe asılmış bir kadın. Çevrelerinde “gel de gör” yazıyor. Bu esrarengiz cinayetlerin amacı ne?

Konuyla dedektif Aidan Breslin (Dennis Quaid) ilgilenmektedir. Fakat dedektifin işine bağımlılığı, eşinin ölümü ardından çocuklarıyla arasındaki iletişim sorununu da beraberinde getirmiştir.

Cinayetlerin devamı gelmeye başlar. Araştırmalar, olayın özünde bir çeşit dini tören olduğunu doğrulamaktadır. Önemli olan şey, bu ölüm seyanslarının ne amaçla ve kimler tarafından yapıldığını bulmaktır.

Horsemen, saptırılmış bir inancın tehlikelerini, polisiye bir havada ve bulmaca şeklinde ilerleyerek izleyiciye sunuyor. Şiddet içeriği nedeniyle, bazı görüntüler rahatsız edici olabilir.

Emre Türker

Picture: impawards

18 Eylül 2009

Dalgın Ahmet Çalışmaya Çalışıyor

Odasına kapanan Ahmet, ders çalışıyordu. Odasının duvarında asılı takım posteri, masasında kız arkadaşının resmi ve duvardaki mantar panoda rengârenk çıkartmalar, gidilmiş sinema biletleri vardı.

Türkçe dersi, cümledeki anlam konusu üzerinde alıştırmalar yapıyordu. Birden aklına kız arkadaşı Sevda geldi. Masanın üzerindeki resimde ona gülümsüyor olmasına rağmen, aslında o gün hiç gülmemişti. Son telefon konuşmaları biraz hararetli geçmiş, “ne kadar anlamsız cümleler kuruyorsun” diyerek telefonu suratına kapatmıştı. Ahmet, cümlenin anlamı konusunda aklını yanlış haritalandırıyordu.

Hafta sonu futbol derbisi ne olacaktı acaba? Savunma bu kadar kötüyken, kesin yenileceklerdi. Maç biletini arkadaşı alacaktı ama biletin kalmama olasılığı da vardı. Öyle olursa, en kötü ihtimalle kafeteryada maçı izleyeceklerdi.

Ders Türkçe, konu anlatım bozukluğu. Sevda’yla olan sorunlar, anlamda tümleç eksikliğinden mi kaynaklanıyordu, yoksa olmaması gereken bir bağlaç ile yanlış kelimeler mi bağlanmıştı? Aşk cümlelerini daima devrik kullanırdı. Böyle yapıyordu edebiyatı ama yaranamıyordu. Şiirlerinde kafiye yoktu. Belki bu yüzden seslerde uyumsuzluk, ilişkisine yansımıştı. “Ne alakası var ki” dedi, çalışmasına kaldığı yerden devam ederken…

Çalışma masasındaki bilgisayar açıktı. Ahmet, bir türlü aklını toparlayamadığını düşünerek, maillerine bakmaya karar verdi. O arada arkadaşının “selam” mesajını gördü. Yazışmaya başladılar. Konu konuyu açınca, sohbet öyle derinleşti ki, gecenin ilerleyen saatlerine kadar ekran başından kalkamadı.

Vakit geç olmuştu. Kitaplarını toparlayıp yatağına uzandı. Yatmadan önce tarih dersine bakarken, hangi tarihte Sevda’yla barışacağını düşündü. Son göz attığı coğrafyada, akan gözyaşı pınarından birikmiş gölleri hayal ediyordu.

Sonra Ahmet’in gözleri kapandı. Sabah erkenden kalkacak, önemli bir seviye belirleme sınavında kendini test edecekti.

Ahmet, bölümleri zihnindeki raflara yerleştirirken, konuları yanlış zamanda yanlış yerlerde haritalandırmıştı. Çünkü konulara, ne derste ne de evde konsantre olamamış, bu nedenle tam öğrenme gerçekleşmeden, bölümleri kendi kafasına göre belirlemişti. Aklında kalan şeyler, aslında boş hayallerle süslenmiş ufak tefek ders kalıplarıydı.

“Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.”
Konfüçyüs

Emre Türker

Picture: flickr

State of Play (2009)

Türkçe Adı: Devlet Oyunları
Tür: Dram / Gizem / Gerilim
Yönetmen: Kevin Macdonald
Süre: 127 dakika
Oyuncular: Russell Crowe, Ben Affleck, Rachel McAdams, Helen Mirren, Robin Wright Penn, Jason Bateman, Jeff Daniels, Michael Berresse, Harry Lennix, Josh Mostel, Michael Weston, Barry Shabaka Henley, Viola Davis, David Harbour, Sarah Lord, Maria Thayer, Wendy Makkena Amerikan savunma Bakanlığı, güvenlik sağlayıcısı PointCorp’la işbirliği halindedir. Bu sırada kongrenin başyardımcısı Sonia Baker, metrodaki bir kazada hayatını kaybeder. Bu olay, vekil Stephen Collins (Ben Affleck) ile başyardımcısı Sonia Baker’ın ilişkide olduğunu açığa çıkarmıştır.

Globe gazetesinin güçlü kalemlerinden Cal McAffrey (Russell Crowe), bu olayla yakından ilgilenir. Çünkü vekil Stephen Collins, bir dönem onun yakın arkadaşıydı. Fakat bu dostluk, McAffrey ve vekilin eşi Anne’in (Robin Wright Penn) sıcak yakınlaşması yüzünden açılmıştır.

Olayın önceki gecesi, metro yakınlarında iki kişi öldürülür. McAffrey cinayetleri araştırırken, metrodaki kazada ölen Sonie Baker ile bağlantılar keşfeder. Globe gazetesinin internet haberlerinde görevli yeni üyesi Della Frye (Rachel McAdams), McAffrey’in isteğiyle bu olayda yardımcı olarak görev alırken, araştırmanın derinleşmesiyle bağlantılar arası düğüm çözülmeye başlayacaktır.

State of Play, bir çeşit politik oyunda, gazetecilerin polisle birlikte olayı açığa çıkarma girişimlerini konu alıyor. Politik oyunlar nedeniyle içerik biraz yorucu olabilir.

Emre Türker

Picture: impawards

Anlaşabiliriz!

Yazar: Dr. Marshall B. Rosenberg
Çeviren: Çağlayan Erendağ, Derya Öztürk
Sayfa Sayısı: 72
Kitap Boyutu: 10 x 15 cm
Yayınevi: Sistem Yayıncılık

Şiddetsiz iletişim (Nonviolent Communication: NVC), Dr. Marshall’ın geliştirdiği, kişiler arasındaki ilişkilere yardımcı olmayı hedefleyen bir süreçtir. Dünyanın hemen her yerinde zamanın büyük çoğunluğunu, insanın kendini ifade edebilmesi ve ihtiyaçların karşılanabilmesi üzerine çalışmalar yaparak geçiriyor.

10x15 cm boyutundaki 72 sayfalık bu kitapçıkta, Marshall B. Rosenberg’ın çalışmalarına örnek olarak, mutlu olmalarına rağmen ortak banka hesapları konusunda yıllardır anlaşmayı başaramayan karı-koca ve Nijerya’da şiddetli çatışma halinde bulunan iki kabilenin üyeleriyle bir araya gelme girişimleri anlatılmaktadır.

Marshall B. Rosenberg’a göre anlaşamayan grupların gözlem, duygu, ihtiyaç ve istekleri karşılanırsa, sorunların çözümü sağlanıp anlaşmaya varılabilecektir. Bu konuda empati kurmanın önemi vurgulanmaktadır.

Orijinal sitesine The Center for Nonviolent Communication linkinden, Türkiye’deki temsilciliğine de şiddetsiz iletişim linkinden ulaşabilirsiniz.

Emre Türker

17 Eylül 2009

Zatoichi (2003)

Tür: Aksiyon / Komedi / Dram / Müzikal
Yönetmen: Takeshi Kitano
Süre: 116
Oyuncular: Takeshi Kitano, Tadanobu Asano, Michiyo Ookusu, Gadarukanaru Taka, Daigorô TachibanaÇeteler, çiftçilerden ve halktan aldığı haraçları arttırmıştır. Kanunların güçle belirlendiği bu bölgeye, kör bir adam ziyarete gelir. Çıkıkçı lakaplı bu adam (Takeshi Kitano), sıradan biri değildir. Kör olmasına rağmen, hisleriyle hareket eden iyi bir kılıç ustası, aynı zamanda zarları dinleyen kumarbazdır.

10 yıl önce çok zengin bir aile olan Naruto ailesi, Ginzo çetesi tarafından katledilmiş, fakat iki çocuğu kaçmayı başarmıştı. Geyşalık, hırsızlık ve gösteri yaparak hayatta kalmayı başaran iki kardeş, intikam için geri döner. Fakat çeteye korumalık yapan bir ronin (efendisiz samuray) vardır ki, intikam hiç de kolay olmayacaktır.

İki kardeş ve kör adamın yolları, kumardan sonraki bir akşam kesişir. Korkusuz kör adam çetelerle tek başına mücadele ederken, onlara da yardım edecektir.

Emre Türker

Picture: impawards

16 Eylül 2009

Plan Yapıyorum Çünkü...

Her şey düşündüğümüz gibi olmuyor. Gün içinde aklınızdan geçen, … saat okumak, … saat dinlenmek, uyumak, … saat çalışmaktır. Gün biterken ne yaptığınızı gözden geçirdiğinizde, düşündüklerinizle uyguladıklarınız arasında uyumsuzluk fark ediyorsunuz. Nedir sorun?

Birçokların kafasında erken emekliye ayrılma hayalleri vardır. Dolayısıyla tembelliği seviyorsunuz. “Bir an önce sosyal sorumluluk bitsin ve tümüyle kenara çekilelim” istiyorsunuz. Oysa emeklilik adı verilen büyük molaya erişenler, geriye dönmek için her şeyini vermeye hazır, fakat bu mümkün olamaz. Büyük çelişki… Bilinmesi gereken bir şey vardır. Yapılacak hiçbir şey olmazsa, yaşamanın da bir anlamı kalmaz. Neyse… Emeklilik değil ama kısa molalar hayatın vazgeçilmezleridir. Fakat biz o kısa molaları her anlamda uzatmak için uğraşıyoruz. Mola saatleri öyle bir uzuyor ki, akıldan geçenler daha uygulanmadan gün bitiyor. Rahatlığı sevdiğimizi düşünürsek, bir anlamda zamanı dizginlemenin vakti gelmiş demektir.

Plan, bu andan sonra devreye giriyor. İki çeşit plan üzerinde duralım.
1- Şematik Plan
2- Saatlik Plan

1- Şematik Plan: Nasıl ders ve çalışma saatleri belliyse, planların zamanlaması da öyle olmalı. Yani şema, genelleme yapılmadığı takdirde haftalık ayarlanmalıdır. Kalem kâğıdı alın elinize ve haftayı günlere bölüp tablo oluşturun.

Haftalık plan yapılmasının nedeni, her haftanın aynı olamayacağıdır. Mesela, Çarşamba günü futbol takımınızın önemli bir maçı vardır. Belki de Perşembe akşamı eve misafir gelecektir. Bu sebepten haftalık planlamanın, okuldaki dersler gibi uzun süreli sabitlenmesi mümkün değildir. Sürekli şema çizmemek için, bilgisayarda veya kağıt üzerinde taslak hazırlayabilir, sonra bunları çoğaltabilirsiniz. Hatta tabloyu odanızda bir yere asarsanız, yapılması gerekenler göz önünde bulunacağından, daha anımsatıcı olabilir.

2- Saatlik Plan: Bu plan, kendini fazla şartlandırmaktan hoşlanmayanlar için uygundur. Herhangi bir zaman dilimine sınırlı kalmak istemiyorsanız, planınızı saatlere bölebilirsiniz. Bu plan; haftalık, günlük, hafta sonu ve hafta içi olarak da hazırlanabilir. Örneğin hafta içi, 1-2 saat ders, 1 saat eğlence, yarım saat bulmaca, 50 dk. okumaya ayrılırken, hafta sonu ayarlanan bir saatte erken kahvaltı, 2 saat aktivite (sinema, tiyatro, kurs, hobi), 1 saat yürüyüş, yarım saat alışveriş şeklinde planlanabilir.

Günlük veya şematik planlarda tablo olmayacak ama onun yerini not kâğıtları alacaktır. Kolay koparılan bloknot, post-it (yapışkanlı kâğıt) veya not kâğıtlarıyla beraber, onları hatırlatma amaçlı kullanabileceğiniz çeşitli araçlardan (ayaklı tutturgaç, buzdolabı süs mıknatısı, notluk gibi) yararlanabilirsiniz.

Akşam vakitlerinde sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış bir sürü kişi tanıyorum. Kişisel zaman dilimi sınırlıyken, bu sıkıntı biraz plansızlık ve tembellikten geliyor. Ayrıca planlarda yer almadığı halde bir şekilde zamana yerleşenler de var. Bunlar; bunalım, dramatik anlar, huzursuz düşünceler ve konsantrasyon bozukluğu gibi, görünürde olmasa bile vaktin çoğunu meşgul edenlerdir. Ya da ekran karşısında takılıp, yatma saatine kadar hiç kımıldamadan beklemek, bir başka boşa giden zamana örnektir.

Planlarınızı yazarken, çizerken ya da karalarken, rengârenk kalemler kullanın. Notların renkli dünyası, planlarınıza olumlu yansıyacaktır. Mantar pano, tüm bu kâğıtların görünürde düzenli durmasını sağlayabilir.

Zaman sizin için bir çukur olmasın. Günlük yemek ve uyku saatlerinde olduğu gibi, vaktinizi de düzenleyin. Dizginleyemediğiniz zamanın bozuk musluğunu bir an önce tamir edin. İşinizi yarına ertelemeyin, yoksa yarınlar hiç bitmez.

Emre Türker

Angels & Demons (2009)

Türkçe Adı: Melekler ve Şeytanlar
Tür: Dram / Gizem / Gerilim
Yönetmen: Ron Howard
Süre: 138 dakika (kesintisiz 146 dakika)
Oyuncular: Tom Hanks, Ewan McGregor, Ayelet Zurer, Stellan Skarsgård, Pierfrancesco Favino, Nikolaj Lie Kaas, Armin Mueller-Stahl, Thure Lindhardt, David Pasquesi, Cosimo Fusco, Victor Alfieri, Franklin Amobi, Curt Lowens, Bob Yerkes, Marc Fiorini, Todd Schneider, Roberto Donati, Rocco Passafaro, Emanuele Seci, Anna Katarina, Carmen Argenziano, Howard Mungo, Rance Howard, Steve Franken, Gino Conforti, Elya BaskinPapanın ölümü ardından 9 gün sürecek matem için papalık dairesi mühürlenir. Matem sonrası seçkin kardinallerden oluşan bir grup, yeni papayı seçmek üzere Sistine Şapeli’nde toplanmıştır.

Cenova İsviçre’de bulunan Cern laboratuarında, protonların çarpıştırılmasıyla sonuçlanacak bir deney yapılmaktadır. Deney sonrası anti maddeye ulaşılmıştır. Fakat elde edilen bu tehlikeli madde yüksek güvenliğe rağmen çalınır.

Harvard Üniversitesi’nde sembol uzmanı Profesör Robert Langdon’ı (Tom Hanks) Vatikan polisi ziyaret eder. Çünkü profesörün araştırdığı ve 17. yüzyılda kilise tarafından tehlikeli bulunduğundan sessizce ortadan kaldırılan bilimsel topluluk İllüminati, intikam için yeniden ortaya çıkmıştır. İllüminati temsilcisi, Sistine Şapeli’nde papa seçiminde yer alacak 4 favori kardinali kaçırmış ve onları saat başı halkın gözü önünde öldüreceğini bildiren mektup göndermiştir. İllüminati’nin laboratuardan çalınan kapsülle de bağlantısı vardır. Kapsülün dengesini sağlayan bataryanın ömrü sınırlıdır ve gece yarısına kadar bulunamazsa, Vatikan Şehri yok olacaktır.

Cern laboratuarından fizikçi Vittoria Vetra (Ayelet Zurer) ve Profesör Langdon’ı Roma’da bir araya getiren Vatikan polisi, onlardan ince hesaplara dayalı bu kördüğümü çözmelerini ve polise yardım etmelerini beklemektedir.

Dünyaca tanınan ve kitapları birçok dile çevrilen Dan Brown’un kitabından uyarlanan film, sonuna kadar izleyiciyi etkisi altına alıyor. Tarihi bilgilerin daha akılda kalıcı ve anlaşılır olması için, romanı okumakta fayda var.

Emre Türker

Picture: impawards

15 Eylül 2009

In Good Company (2004)

Türkçe Adı: Babamın Kabusu
Tür: Komedi / Dram / Romantik
Yönetmen: Paul Weitz
Süre: 109 dakika
Oyuncular: Dennis Quaid, Topher Grace, Scarlett Johansson, Marg Helgenberger, David Paymer, Clark Gregg, Philip Baker Hall, Selma Blair, Frankie Faison, Ty Burrell, Kevin Chapman, Amy Aquino, Zena Grey, Colleen Camp, Lauren TomWaterman Yayımcılık'ın en önemli magazin şirketi Sports America, Medya patronu Teddy K. tarafından satın alınır. 20 yıldır reklâm-satış yöneticiliği yapan Dan Foreman (Dennis Quaid) yerine, GlobeCom'da cep telefonu satışlarından sorumlu uzman Carter Duryea (Topher Grace) getirilir.

Carter, henüz 26 yaşında bir acemidir. Bu nedenle Dan’ı kaybetmemek için, ona yardımcılık teklif eder. Kızı Alex’in (Scarlett Johansson) üniversite masrafı ve bebek beklentileri nedeniyle paraya ihtiyacı olan Dan, teklifi geri çeviremez.

Dan, personeli tarafından sevilen bir yönetici olduğu kadar, ailesine de oldukça düşkündür. Carter ise, personel haklarını önemsemeyen, işte sert kararlar alan biridir. Ayrıca eşiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle sosyal hayatı huzursuzdur. Bu nedenle Carter’ın Dan’dan öğreneceği çok şey olacaktır.

Kar hesapları, işten çıkarılmalar ve satış baskıları, gelişen teknolojiyle beraber iş dünyasındaki gerçekleri yansıtmaktadır. In Good Company, romantik komedi içeriğinin yanında, çalışma hayatının bireylere olan acımasız yaklaşımını çok güzel özetliyor.

Emre Türker

Picture: impawards

Aramızdaki Kırgınlığı Aşmak

Yazar: Dr. Marshall B. Rosenberg
Çeviren: Çağlayan Erendağ, Derya Öztürk
Sayfa Sayısı: 96
Kitap Boyutu: 10 x 105 cm
Yayınevi: Sistem Yayıncılık

Şiddetsiz İletişim Merkezi, 1984 yılında Dr. Marshall B. Rosenberg tarafından kurulan, sertifikalı eğitimcileriyle dünyanın birçok yerinde konferans veren bir yardım merkezidir.

10x15 cm boyutunda, 104 sayfalık bu kitapçık, Dr. Marshall’ın atölye çalışması dediği sohbetlerinden alınan diyalogları içermektedir. Kitapta üç kişilik bir sohbet yer alıyor. Bu grup; MBR (Marshall B. Rosenberg), KBK (kimliği belirtilmeyen kadın katılımcı) ve KBE’den (kimliği belirtilmeyen erkek katılımcı) oluşmaktadır.

MBR, sohbetler sırasında katılımcıların problem yaşadığı kişilerin temsili birer rolünü üstlenmektedir. KBK, erkek kardeşiyle yaşadığı sorunlardan bahsederken, KBE ise, annesiyle arasındaki iletişimsizliğe çare arıyor.

Dr. Marshall, sohbetlerinde özellikle empatiye yer veriyor. Karşısındakini anlamayı başaran kişiler, sorunlara daha çözüm odaklı yaklaşabilmektedir. Kitapta ispatlanmak istenen de budur.

Orijinal sitesine The Center for Nonviolent Communication linkinden, Türkiye’deki temsilciliğine de şiddetsiz iletişim linkinden ulaşabilirsiniz.

Emre Türker

14 Eylül 2009

Empati ve Sempati

Sempatik olmak, dildeki en sıcak kelimelerden biridir. “Ne kadar sempatiksin” gibi sözler, gülümseyişlerin pekiştirmesi sayılmıştır. Sonra sempatiye kardeş, yeni bir duygu keşfedildi. Sesteşlik bakımından kulağa çok yabancı olmadığı halde, düşüncelerin henüz yeni anlamaya başladığı bu kelime, empatiydi.

Empati (duygudaşlık), Türk Dil Kurumu’nun tanımıyla; kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini, denemeksizin anlayabilme becerisidir. Sempati (sıcakkanlılık) ise; bir insanın bir başkasına karşı doğal ve içgüdüsel olarak bir eğilim, sevgi ve yakınlık duyması, cana yakınlık, sıcakkanlıktır.

Empati, özellikle iş dünyasındaki pazarlamayla ilgili bölümlerde çalışanların mutlak öğrenmesi ve sindirmesi gereken bir kavram olarak görülmektedir. Şirketler, bu anlamda aracı kurum veya kendi bünyelerinde oluşturduğu eğitim gruplarıyla, çalışanlarını bilinçlendirmeye çalışmaktadır.

Empatiyle sempatinin farkı, aslında yaşamaktan doğuyor. Acı çeken birinin anlattıklarından dolayı siz de ağlıyor ve üzülüyorsanız, ona sempatik yaklaşıyorsunuz demektir. Bu tarz tutumlarda, karşınızdakinin görselliğine takılır ve etkilenirsiniz. Duygu sömürülerinden etkilenmek, sempatiyle alakalıdır. Mesela dilenen birine acıyıp cebinizden para çıkarıyorsanız, sempatik tutum içerisindesiniz demektir. Bu satış mantığı açısından tehlikelidir. Duygularla hareket edince, bağlantıları kaçırabilirsiniz. Empatik yaklaşım, biraz daha farklıdır. Satış anlamında biraz acımasız görünen bu kelime, karşı tarafın duygularını görebilmek, hissedebilmek ve ona göre hareket ederek kişiyi etkilemekten geçer. Yani siz onun acılı halini görüyorsanız, müziğinizle çekebilir, mendilinizle gözyaşını silebilirsiniz. Fakat aynı acıyı derinlerde yaşamazsınız. Bir bakıma bu “hislerinizin nasıl bir etki bıraktığını çok iyi anlayabiliyorum” diyebilmektir. “Sizi çok iyi anlıyorum.”, bir çeşit açılış cümlesi gibidir.

Empatiyi yüreğinde hisseden kişi, insancıldır. Müziği, konuşmayı, doğayı, hayvanları ve insanları, daha geniş anlamıyla içten sevmeyi bilen kişiler, empatiye daha yatkındır. Çünkü karşısındaki kişinin ruh yapısını anlayabilen kişi, kırıcı olmaktan kaçınacaktır.

Sempatik kişi, her halükarda karşısındakine hak verip, onun yanında olacaktır. Fakat empatik kişi, neyin doğru veya neyin yanlış olduğunu analiz edip, karşısındakinin hislerini anlar ve gerekli gördüğü takdirde yönlendirme yapar.

Empati, eğitilebilen bir duygudur. Fakat bu eğitimden önce, ruhun insancıl duyguları benimsemesi gerekir. Bilinçli insan, karşısındakinin gerçek yaklaşımı fark edebildiğinden, sahte hislerle kalıcı sonuç elde edilemeyecektir.

Emre Türker

Picture: deviantart

Ghosts of Girlfriends Past (2009)

Türkçe Adı: Hayalet Sevgililerim
Tür: Komedi / Fantastik / Romantik
Yönetmen: Mark Waters
Süre: 100 dakika
Oyuncular: Matthew McConaughey, Jennifer Garner, Michael Douglas, Emma Stone, Breckin Meyer, Lacey Chabert, Robert Forster, Anne Archer, Daniel Sunjata, Noureen DeWulf, Rachel Boston, Camille Guaty, Amanda Walsh, Emily Foxler, Catherine Haena Kim, Devin Brochu, Kasey Russell, Logan Miller, Christa B. Allen, Tyler Christopher Ünlü fotoğrafçı Connor Mead (Matthew McConaughey), kadınlara düşkün ve duygusuz biridir. Seks anından sonra kadınların ne hissettiği onun için bir şey ifade etmemektedir.

Kendisine zıt karakterdeki kardeşi Paul (Breckin Meyer) evlenmek üzeredir. Ölen amcasının çiftlik evindeki düğün hazırlıklarıyla, Connor’un çocukluk arkadaşı Jenny Perotti (Jennifer Garner) ilgilenmektedir. Evliliğin anlamsızlığına inanan Connor, davetlilerin huzurunda kardeşinin düğününü sürekli eleştirecektir.

Gün bitmeden, çapkınlığını örnek aldığı ölmüş amcası Wayne’in (Michael Douglas) hayaleti ortaya çıkar. Wayne, Connor’ın kendisini örnek almaması konusunda öğüt verirken, geceleyin üç hayaletin onu ziyaret edeceğini söyler. Hayaletler, ona şu ana kadar tatmadığı duyguları hissettirmek için orada olacaklardır.

Standart romantik komedilerden çok farklı değil. Hayatın gündelik eğlencelerle sınırlı olmadığına mizahi bir bakış atan yapım, fantastik görüntülerle renklendirilmeye çalışılmış. Türünü sevenlere hoş vakit geçirtecektir.

Emre Türker

Picture: impawards

Haze (2005)

Tür: Korku / Gizem
Yönetmen: Shinya Tsukamoto
Süre: 49 dakika
Oyuncular: Shinya Tsukamoto, Kaori FujiiNerden geldiği bilinmez bir çıkmazda, paranoya, şiddet, klostrofobi ve depresyon aynı anda yaşanıyor.

Midesinden yaralı bir adam, oldukta dar ve karanlık bir alanda gözlerini açar. Neden orada olduğuna anlam veremez. Acaba aklını mı oynatmıştı? Belki de kâbusun tam ortasındaydı. Fakat kâbustan uyanmak mümkün değildi. Bu dar alanın mutlaka bir çıkışı olmalıydı. Sonuçta oraya nasıl geldiyse, öyle çıkabilirdi.

Belki de biraz sakileşip düşünür ve çevreyi keşfetmeye çalışırsa, çözüme ulaşması mümkün olabilir. Acaba burada kapana kısılmış olan, yalnızca o muydu?

Japon yönetmen Shinya Tsukamoto’nun hazırladığı Haze, 50 dakikalık kısa bir yapım olmasıyla beraber, büyük bölümü karanlıkta çekilmiştir. Bu nedenle sesler, karanlık ve titreşen kameranın görüntüleri rahatsızlık verebilir. Kısa olmasına rağmen, ilginç bir çalışma.

Emre Türker

Picture: moviepilot

12 Eylül 2009

Dreams (1990)

Türkçe Adı: Düşler
Tür: Dram / Fantastik
Yönetmen: Akira Kurosawa
Süre: 119 dakika
Oyuncular: Akira Terao, Mitsuko Baisho, Toshie Negishi, Mieko Harada, Mitsunori Isaki, Toshihiko Nakano, Yoshitaka Zushi, Hisashi Igawa, Chôsuke Ikariya, Chishu Ryu, Martin Scorsese Akira Kurosawa’nın yazıp yönettiği Dreams, 8 ayrı düşten oluşan, dünyadaki sorunlara bir tepki niteliğinde ve üzerinde durulması gereken gerçekleri göz önüne çıkaran bir yapımdır.

Düşler, “bir rüya gördüm”le başlıyor. Tabiatın dengesini altüst eden insanoğlu, üzerinde yaşadığı dünyanın sayısız güzelliklerini katletmektedir. Ayrıca haksız rekabet, açlık ve tembelliğiyle sağlığını korumaktan aciz olduğu gibi, doğanın nefes almasını bilinçli veya bilinçsiz engellemektedir. Akira Kurosawa, geleceğin tehlikelerine dikkat çekiyor

“Kargalar” isimli rüyada, Vincent Van Gogh’a övgü vardır. Tabiatın güzellikleriyle birlikte, ressam Van Gogh’un eserlerine genel bir bakış atılıyor.

“Kızıl Fuji Dağı” ve Ağlayan İblis”, radyasyon tehlikesiyle beraber, genetik oyunların ne derece tehlikelerle dolu olduğunu anlatırken, “Su Değirmeni Köyü”nde gerçek doğayla iç içe, sağlıklı ve doğal yaşayan toplumların huzurunu hatırlatıyor.

Dreams, genel anlamda izlenebilecek bir aile filmi değildir. Hatta izleyicilerin büyük çoğunluğunu etkilemeyeceği gibi, zaman anlamında sıkıcı gelebilir. Mesaj yüklü içerikleri farklı bakış açısıyla görmeye çalışan uçuk-kaçık tarzda bu filmi, daha çok sanatsal yapımlarla ilgilenenler tercih edecektir. Daha açık bir anlatımla, her bünyenin kaldırabileceği film değildir.

Emre Türker

Picture: impawards

My Blueberry Nights (2008)

Türkçe Adı: Benim Aşk Pastam
Tür: Dram / Romantik
Yönetmen: Kar Wai Wong
Süre: 95 dakika
Oyuncular: Jude Law, Norah Jones, Chad R. Davis, Katya Blumenberg, John Malloy, Demetrius Butler, Frankie Faison, David Strathairn, Adriane Lenox, Rachel Weisz, Benjamin Kanes, Cat Power, Michael Hartnett, Natalie Portman, Michael MayElizabeth (Norah Jones), New York’taki gece mekânlarından birini işleten Jeremy’i (Jude Law) soru yağmuruna tutar. Oraya sürekli takılan sevgilisini aramaktadır. Fakat erkek arkadaşının onu aldattığını öğrenir. Jeremy, üzgün Elizabeth’in yaslanacağı omuz olunca, aralarında sohbete dayalı bir bağ oluşur.

Ayrılığı kabullenemeyen Elizabeth, New York’tan ayrılarak farklı şehirlerde çalışmaya ve aşk yarasını kapatmaya çalışacaktır. Mutsuz polis Arnie (David Strathairn) ve eski eşi Sue Lynne’nin (Rachel Weisz) yanı sıra, babasıyla anlaşamayan kumarbaz Leslie’nin (Natalie Portman)yaşamalarını gözlemleyecek, böylece kendi problemleriyle başkalarının hayatlarını kıyaslama fırsatı bulacaktır.

Tüm yolculuğu boyunca Elizabeth, yaşadığı her günü ayrıntılarıyla Jeremy’e yazacak ve bu sayede tek taraflı da olsa sohbetlerini devam ettirmiş olacaktır.

İyi karakterleri bir araya getiren film, olası yaşamlar içinde aşkı, ilişkiyi ve dostluğu izleyiciye sunuyor.

Emre Türker

Picture: impawards

11 Eylül 2009

Optimist ve Pesimist

İkisini anlamanın en etkili yolu, yarısı dolu su bardağına bakış açısıyla ilgilidir. Optimist (iyimser) bardağın yarısının dolu olduğuyla, pesimist (kötümser) ise bardağın yarısının boş olduğuyla ilgilenir.

Optimist, dünyayı izleyen kamerasıyla mutluluğu kaydeder. Böylece çok daha mücadeleci ve savaşçıdır. Oysa pesimistler kısa ve faydasız yolları seçerler. Kayıt cihazlarında saklanan verilerde; vazgeçmek, faydasızlık, acı ve keder dolu anılar bölümler halinde sıralanmıştır. Bununla ilgili Gil Stern’in harika sözünü anımsayalım:
“Hem optimistler hem pesimistler topluma bir fayda sağlar. Optimist uçağı keşfeder, pesimist paraşütü.”

Amerikalı yazar Eleanor Hodgman Porter’ın 1913’te yayınladığı, liste başı olan ve sonradan popülerliğini hiç kaybetmeyen kitabı Pollyanna, optimist bakış açısına giriş niteliğindedir. Pollyanna, yaşadığı tüm zorluklara rağmen geliştirdiği mutluluk oyunuyla sorunlara daima iyimser taraftan yaklaşmaktadır.

Çizgi kahramanlardan Şirinler’in Huysuz Şirin’i, pesimist bakış açısına örnek olabilir. Huysuz şirin, şirinler köyündeki hiçbir aktiviteye katılmadığı gibi, tüm gününü çevresindeki objelerden nefret ederek geçirir.

Optimist ve pesimist kişilikler çevremizde bol miktarda bulunmaktadır. Kişilik yapısı, tamamen optimist veya pesimist olabileceği gibi, her ikisini bir bedende barındırabilir. Herhangi bir objenin negatiflerini yakalamak ve ortaya çıkarmak iyi bir şey değildir. Fakat o objenin negatif taraflarını görmezden gelmek de kişiye bir şey kazandırmaz. Yeri geldiğinde orta noktayı bulmak gerekir. Sigara içmek üzerine “sigara içiyorum, çünkü dumanından çok güzel şekiller yapıyorum, stresimi adeta dışarıya üflüyorum” gibi sözler, optimist bakış açısı olamaz.

Nasıl bir yapıda olduğunuzu, çevrenizdeki insanlara bakarak anlayabilirsiniz. Çünkü kabul ettiğiniz ve birlikte vakit geçirmekten hoşlandığınız ortamlardaki insanların kişilik yapıları, sizin bakış açınıza ışık tutar. Çevrenizde sürekli huysuzlanan insanlar varsa, sizin de huysuzlanmanız gayet doğaldır.

İki konu üzerinde düşünelim;

a) İzlediğiniz veya izlemekten keyif aldığınız dizi, film veya karakterleri anımsayın.
b) Yaşadığınız çevrede, evde, işte veya dışarıda birlikte olduğunuz insanları gözden geçirin.

Şimdi ister kâğıda dökerek, isterseniz aklınızda ayrıştırarak çalışın. Hangisi, kaç tanesi optimist veya pesimist? Hangilerini seviyorsunuz ve benimsiyorsunuz? Ortaya çıkan sonuçla kendinizi değerlendirebilirsiniz.

Mutlu günler

Emre Türker

Picture: flickr

10 Eylül 2009

Franklyn (2008)

Tür: Dram / Fantastik / Romantik / Gerilim
Yönetmen: Gerald McMorrow
Süre: 98 dakika
Oyuncular: Eva Gren, Ryan Phillippe, Sam Riley, Richard Coyle, Sam Douglas, Jay Fuller, Jeanie Gold, Bernard Hill, Georgia Mackenzie, Art Malik, Kika Markham, Gary Pillai, Stephen Walters, Chris Wilson, Mark Wingett, Susannah York
Sokakların çeşitli inançlarla dolup taştığı Meanwhile Şehri’nde Jonathan Preest (Ryan Phillippe), tek dinsizdir. O gece yapması gereken bir görevi olacaktır. Genç bir kızı, Duplex Ride tarikatına katılmaya zorladığı ve ölümüne sebebiyet verdiği için liderleri “Seçilmiş”i bulmak ve öldürmek…

Evlilik hazırlıkları yaparken düğünden önce Karen’le ayrılan Milo’nun (Sam Riley) psikolojisi bozulmuştur. Londra’da bir arkadaşını ziyaret ettiği sırada, sokakta tesadüfen bir kadın görür. Geçmişiyle bağlantısı olan bu kadını izlemeye başlayacaktır.

Ailesiyle sorunlar yaşayan sanat öğrencisi Emilia Bryant (Eva Gren), intiharın eşiğindedir. Psikolog eşliğinde annesiyle görüşürken, sanat çalışmalarını insanları takip ve intihar üzerine yöneltmeye başlamıştır.

Bu birbirinden bağımsız görünen olayların, kendi aralarındaki ilişki neydi?

Konusu itibariyle iç bağlantıları kurmanın zor olduğu Franklyn, psikolojik öğeleri içinde bulunduran farklı bir fantastik yapımdır. Sona ulaşana kadar zihinlerde oluşması muhtemel karmaşa, birçok izleyiciyi memnun etmeyebilir. Olayları yapboz haline dönüştürüp sonunda parçaların birleştirilmesiyle noktalan tarzdaki modern filmlerden hoşlananların beğenisine sunulmuştur.

Emre Türker

Picture: impawards

08 Eylül 2009

Yolun Sonunu Görebilmek

Kimin işi kime göre daha zor?
Bir işin üstesinden gelmek için, bazı zorluklara katlanmak gerek. Her işin kendine göre zorluk yanı ve her işin kendine göre bir uzmanlık alanı vardır. Ayrıca her iş kendine göre önemlidir. Bu düşünce yapısı genel anlamda hayatı kapsar. Yani, her acının kişiye göre daha katlanılamaz veya yapılan işin diğerine kıyasla çok daha çileli olması düşüncesi gibi.

Bir işte ustalaşırken geçilen zorluk, klasik bir oyunda bölüm atladıkça seviyenin daha karmaşık hale gelmesi gibidir. Örneğin bir tetris oyununa başlangıçta, şekilleri yavaşça boşluğa yönlendirirken, gittikçe hızlanan bir grafikte, dar zaman ve alanda yer aramaya başlarsınız. Ya da bir uçak simülasyonu başlangıcında (simülasyon= Sözlük anlamıyla benzetim, Fiziksel ya da soyut bir dizgenin davranış özelliklerinin başka bir dizgenin davranışlarıyla gösterimi) karşıdan gelen savaş gemileri seyrek ortaya çıkarken, oyun ilerledikçe atağa geçen obje olasılıkları artmaya başlar. Seviyenin artışıyla birlikte, kişinin zorluk derecesine bakış açısı değişir. Dayanma süresinin, denemelerin ve becerinin artması, tecrübe kavramının ortaya çıkışıdır.

Bazı engelleri aşabilmek adına, geçici sorunlara faklı bakış açısı gerekiyor. Pesimist (kötümser) düşünceyi benimseyenler, çözüme ulaşan yola çok sıcak yaklaşamaz. Optimistler (iyimser) ise bir yere kadar kabullenir. Doğru bakış açısıyla hareket, çoğunlukla realistler (gerçekçi) tarafından benimsenir. Gerçekçi, eğer yolun sonunda başarı görürse, gerektiği anda omuzlarına yük almaya ve kendisini engelleme çalışanlara karşı mücadeleye hazırdır.

“Kahpe dünya, boktan hayat” gibi düşünce sloganları, sizi çıkmaza sürükler. Her yolun bir çıkışı olabileceği gibi, çıkmazları da olabilir. Labirentinin sonunu görmek için geniş düşünmek gerekir.

Evdeki sohbetlerden birinde, çıkmaz bir durumda ne yapacağımızı tartışırken, sözlerimizi şu cümleyle sonlandırmıştık.

“Ben bunu yapamam” değil, “nasıl yapabilirim” diyeceksin.

Emre Türker

Picture: flickr

07 Eylül 2009

Sigarayı Bıraktıktan Sonra Neler Değişir?

Çeşitli özentiler sonucu başladığımız sigaranın olumsuz etkilerini gün geçtikçe üzerimizde hissediyor, sigarayı nasıl bırakabilirim diyerek defalarca kendimizi sorgulasak da bu illetten vazgeçemiyoruz.

Neden bırakamıyoruz? Aslında bırakmayı tam olarak istemiyoruz? Sanki stres için tam bir ilaç gibi geliyor ama içtikçe daha çok sıkılıyoruz. Fakat bırakmayı tam olarak istersek, hayatımızda neler değişir?

İlk bıraktığımızda sinirli olacağız. En büyük olumsuzluk bu. Fakat en küçük patlama noktasında “yeter be, ver oradan bir sigara” demeyeceksin. Zaten iradesizliğin dönüm noktası, buradadır. Çok daralırsanız biraz dolaşmaya çıkın. Hiç olmuyor diyorsanız, artık sigaranızdan bir iki nefes çekin ama o kadar. Devamını getiriyorsan, sen bu işi bitirmek istemiyorsun demektir.

Sigaranın esiri olma. Her gittiğin yere onu taşımak zorunda kalıyorsun. Sigara, çakmak yanında oluyor Bir de üstüne üstlük, ağzın kokmasın diye nane şekerleri, parfüm veya kolonya taşıyorsun. Güzel kokmak iyi bir şey, fakat sigaranın kokusu üzerine sinmişse, ne yapsan çare etmez. Bıraktıktan sonra, akşam eve geldiğinde elbiselerini kokla. Daha önce nasıl kokuyordu, şimdi nasıl kokuyor. Farkı anlamamak mümkün değil.

Kumbara çok önemli. Tasarruf yaptığını anlamanın en güzel yoludur. Taksit ödeneği gibi düşünürsen, bu işi tutturursun. Sigara için ayırdığın parayı, düzenli olarak onun içine atacaksın. “Hepsini toptan atarım, sonra hallederim, şimdi bu para lazım” diyerek işi geçiştirme. Çünkü zaten o parayı sen sigaraya yatıracaktın. Ay sonlarında kumbarana bakarsan, farkı göreceksin. Bu uygulamayı gerekirse hayatının tamamında uygula. Çok pahalı diyerek alamadığın şeyler için, kumbarana başvurabilirsin. Göreceksin ki, birçok ıvır zıvırı almaya başlayacaksın.

Sigara içmek için yer aradığın gününden en az yarım saat kazanacaksın. Çünkü içmek için uygun yer bulmana gerek kalmayacak. “Şurada bir sigara içiyim öyle gideyim” demeyeceksin, vakit kazanacaksın. Zamanın değerini maddiyatla ölçemezsin.

Sigarayı bıraktıktan sonra, daha rahat nefes almaya başlayacaksın. Ciğerlerin temizlendikçe, çektiğin havanın keyfini süreceksin.

Sigaranın esiri olmak, sadece ona bağlı olmak değildir. Güncel hayatta bazı alışkanlıklar, size sigarayı hatırlatır. Çoğu yerde, bunlardan bir süre veya tamamen uzak durulması tavsiye edilir. Fakat güncel hayatınızı ne diye sigaraya göre yönlendireceksiniz ki? Hadi kahve içmeyi bıraktınız, kitap okurken içiyorsanız, okumayı da mı bırakacaksınız? Nasıl psikolojide korkuların üzerine gitmek varsa, siz de sigarayı hatırlatan şeylerin üzerine gidin. Kahve içerken sigarayı içtiğiniz günlere takılmadan, o müthiş kokunun dudaklara değdikten sonraki tadına varın.

Emre Türker

Daha detaylı bilgiler için;
Sabah
Sigarayla Savaşanlar Vakfı
Sigara Hayır
Alman Hastanesi'nin internet sitelerini ziyaret edebilirsiniz.

Picture: deviantart

06 Eylül 2009

Düdüklü Tencere Patlar Mı?

Test edilmiş onaylanmıştır, eğer bu işte acemiyseniz kesinlikle patlatabilirsiniz.

Nasıl patlatırım?

Özellikle kolay açılır özelliği olmayıp, klasik düdüklülerde kapağı kapattıktan sonra yemeği ateşte kaynamaya bırakın. Pişme süresi tamamlanınca herhangi bir soğutma girişiminde bulunmadan, kapağı hemen açın. Hatta açarken düdüğünü birkaç kere kaldırın, arada pıst pısssst diye sesler çıksın, “şimdi bu bir patlıyormuş, ev harabeye dönüyormuş” gibi aranızda espriler de yapabilirsiniz.

Kapak açıldıktan sonra tüm yemek tamamen çevreye dağılıyor ve müthiş bir gürültü çıkıyor. Eğer size bir şey olmadıysa, şanslısınız. Patlatmayı başardınız, tebrik ederiz.

Yukarıda bahsettiğim olayı, ev ortamında ve ilk düdüklü tencere deneyiminde uygulayan kişiyiz. Tavsiye etmiyoruz.

Eğer tencerenin içerisinde yiyecek bir şeyler kaldıysa, afiyet olsun.

Emre Türker

Picture: deviantart

05 Eylül 2009

Teoride ve Pratikte İmkânsızlık

Fizik dersinde ağırlık merkezi anlatılırken gösterilen basit bir deney vardır. Çatal, kibrit çöpü ve herhangi bir dayanak noktasıyla gerçekleştirilen bu deney, her ne kadar öğrencilere açıklanmış olsa da, ilk bakışta imkânsıza benziyor.

Çocukluktan bugüne doğru hayal gücümüz zayıflıyor. Yetişkinliğe adım attıkça sınırlar çizmeye başlıyoruz. Çocukken neyin imkânsız olduğunu bilmiyorduk. Günümüzde, çocukça düşünmek veya hareket etmeyi kötü bir şeymiş gibi empoze ederek, hakaret gibi kullanıyoruz. Oysa bilim adamları, güncel hayatta yaşayan birçok insandan daha çocuktur. Bu sayede görüşler ortaya atar, saçma gibi düşünülen sorulara mantıklı yanıt vermeye çalışarak, birçoklarının aklına öğrettiği korkuları görmezden gelip cesaretle işe yaklaşırlar. Sonuçtaki keşifler böyle ortaya çıkar.

Herhangi bir düşüncenin uygulamasında iki durum vardır. Birincisi teorik yaklaşım, ikincisi pratik yaklaşımdır. Önce teorik düşünceleri benimser, sonra uygulamaya geçeriz. Başarının gerçekleşmesi, teoriği pratiğe dönüştürebilme becerisiyle ortaya çıkar. İşin teorikte kalması ne demektir? Gayet basit bir açıklamayla, özellikle kahvehane sohbetlerini örnek verebiliriz. Okey veya kâğıt oynarken “bana verecekler bu memleketi, bak neler yapıyorum.” “abicim, adam bu işi bilmiyor. Eğer olayı bu kadar uzatmasaydı, şimdi çoktan uzay çağındaydık” gibi sözleri sık duyarız. Belki siz de aynı konuşmaları yapıyorsunuz. Madem konuşuyoruz, öyleyse neden uygulamıyoruz?

Pozitif gücün etkilerini defalarca anlatmaya çalıştık ve anlatmaya devam ediyoruz. Fakat pollyannacılık bir yere kadardır. Yanlış olan şu uygulamayı defalarca duyuyor ya da söylüyoruz. “Ben elimden geleni yaptım, kader böyleymiş.” Kader, sizin seçiminizde ortaya çıkan sonuçtur. Fakat bu sonuç, sizin istediğiniz gibi sonlanmadıysa, seçim yolunuz yanlış demektir. Öyleyse defalarca deneyeceksin ki, sonuca ulaşabilesin. Çevrenden aldığın tepkilere sert yaklaşmadan, faydalı olabileceklerin muhakemesini yaparak, tekrar uygulamaya geçeceksin. Yaşı, zamanı, şartları ve ekonomiyi bahane etmek, kimseye bir şey kazandırmaz.

Çocukken, bir bekçiyle konuşmuştum. Bekçinin dedesi, televizyonun olmadığı bir dönemde radyo dinlerken, “bir gün insanları kutuların içinde izleyeceğiz” demiş. Bekçi de, “bir gün antene ihtiyaç duymayabiliriz” demişti. O dönem, kablolu yayının henüz ortaya çıkmadığı dönemdi.

Bazen bir buluş ortaya çıkar ve biz “ben bunu düşünmüştüm” deriz. Zaten çoğu kavram düşünülmüştür.

Başarı, teorikleri pratiğe dönüştürme becerisinde saklıdır.

Emre Türker

03 Eylül 2009

Gerçek Kurallar

Yazar: Barbara De Angelis
Form Yayınları

Yazının ön tanımına bakınca, kitabın kadınlar için yazıldığını anlayabilirsiniz. Fakat kadınların erkekler hakkındaki yorumlarını ve aralarında ne gibi tavsiyeler geçtiğini öğrenmek isteyen erkekler adına da ilginç bir kitap olacaktır.

Amerika’da 20 yıldır evlilik danışmanlığı yapan, eski köyün değişmesi gereken adetlerini anlatan, erkekler konusunda kadınlara öğütler veren Barbara De Angelis, kitabı için şöyle diyor:
“Bu kitabımı doğru bir erkekle, oyunsuz, hilesiz, güç mücadelesi olmayan, sevgi dolu, samimi, karşılıklı saygı ve gerçek eşitliğe dayanan bir ilişkinin hayalini kuran kadınlarla, güvenilir, saygı duyulan, dürüst, düşünceli, sevecen, gerçek bir kadın isteyen erkeklere adıyorum.”

Önsözünde belirttiği şekilde; 1996 yılında arkadaşlarının sohbet sırasında gösterdiği “Kurallar” adlı kitaba göz atan Barbara, kadınların basite indirgenmesinden çılgına dönerek, “Gerçek Kurallar” kitabını hazırlar. İşin garibi, bu “Kurallar” kitabını çoğu okuyucu bilmemektedir. Gerçi yazar eski kurallarda yazılanlardan sürekli örnekler vererek karşılaştırmalı anlatımlarda bulunuyor.

İlk bölümündeki basit kadınların formülü hayli ilginçti.
H + M = S
Hilekârlık + Maske takmak = Sürtük

Barbara De Angelis, kadınların cilveli tavırlarından ve avcılık tutkularından vazgeçmeleri, hayata gerçek anlamda bakmaları, kendini açıkça ve samimiyetle ifade etmeleri konusunda, oldukça basit ve hoş tavsiyelere bulunmuş.

“Gerçek Kurallar”ı okuyup okumamanız, hayatınızda bir şeyleri değiştirmeyecektir. Kadın erkek arasında neler yapılması gerektiği yıllarca tartışıldı, halen tartışılmaya devam ediyor. Fakat bu tarz şeylerin farklı düşüncelerdeki fikirlerini öğrenmek, ilişkiler açısından olumlu sonuçlanabilir. Belki de SAÇMALAMA deyip geçeceğiniz yerler olacak. En iyisi mi siz, bu kitabı sadece eğlence amaçlı okuyun.

Emre Türker